Sleeve gastrektomi yani midenin dikey eksende kesilip midenin anatomik olarak tüp haline getirilmesi 1988 yıllarında duodeneal switch ameliyatının bir parçası olarak uygulanmaya başlandı. Vücut kitle endeksi ileri derece yüksek hastalarda by-pass cerrahisinin (duodenal switch-Rny gastrik) riskleri nedeniyle birinci step ameliyat olarak sleeve gastrektomi yapılması hastanın kilosu azaldıktan sonra nihai ameliyata geçilmesi planı laparoskopik cerrahisinin 2000 lerin başında popüler olması ile önem kazandı. Orta derece obez hastalarda ve başarısız gastrik band(kelepçe) hikayesi olan hastalarda tedavi algoritmasında nispeten komplikasyonu düşük sleeve gastrektominin kullanım alanını genişletmeye başladı.
Teknik olarak diğer obezite ve metabolik cerrahi ameliyatlarına göre daha basit olması kullanım alanının genişlemesinden en önemli etkendir. Laparoskopik olarak 4-5 giriş yerinden ortalama 20-40 dakika arasında tamamlanır ve hastalarda önemli bir metabolik değişikliğe neden olmaz. Mide boyutu ile değişmekle beraber ortalama mide %80 oranında küçülür yaklaşık 60-110 ml mide hacmi kalır. Akışkan sıvıların geçişini engellemede başarısı düşüktür ama katı gıda alımını erken dönemde ciddi derecede kısıtlar ve hastaların kilo verimine katkı sağlar. Ameliyatın metabolik etkisini arttırmak için transit bipartisyon ya da loop bipartisyon gibi mide barsak bağlantıları eklenebilir.
Sleeve gastrektominin gıda alımını kısıtlayıcı etkileri yanında hormonal mekanizmalarını da gözardı etmemek gerekir. Ana mekanizma olarak mide boşalmasını ve ince barsak geçişini hızlandırmaktadır. Bu hızlı geçiş tokluk merkezinin daha hızlı şekilde uyarılması hipotezini gündeme getirmiştir. Yemeye cevap olarak ince barsakların son kısmından GLP-1 adlı hormon salgılanıp; salınımını destekleyerek şeker metabolizmasını düzenler, mide boşalmasını yavaşlatır, glukagon yapımı ve karaciğerden şeker üretimini baskılar.
Hepimizin belki de iştah hormonu olarak tanımladığımız “ghrelin” başlıca midenin üst kısmı olan fundus’ta yerleşmiş hücrelerden salınmaktadır. Fizyolojik durumlarda açlıkla beraber ghrelin seviyesi artmaya başlar, yemekten hemen önce pik yapar ve yemekle baskılanır. Ghrelin’in salınımını baskılayarak diyabetik etki gösterir. Sleeve gastrektomi sonrasında ghrelin bazal seviyeye geldiği için açlık hissi azalmaya başlar ve direnci ortadan kalkabilir. Unutulmaması gereken nokta kişi hedef kilosuna yaklaştıkça kompansatuar mekanizmalar ile vücut “ghrelin” seviyesinin tekrar artmaya başlayacağıdır.
Tokluk hormonu olarak merkezi sinir sistemi üzerinden etki eden leptin yağ dokusunda sentezlenmektedir. Obez bireylerde leptine duyarlılığın azaldığı ve bu nedenle yüksek enerji depolarına rağmen doygunluk hissinin oluşmadığı saptanmıştır. Sleeve gastrektomi sonrası leptin direncindeki iyileşme ile ilişkili kesin bilgiler bulunamamıştır. Son çalışmalar ameliyat sonrası protein ağırlıklı beslenmenin leptin direncini düzelttiği yönündedir.
Mide-barsaklar, yağ dokusu ve merkezi sinir sistemi arasındaki sofistike bağlantılar zayıflama süreci için kompansatuvar mekanizmaların aktive olmasını ve dolayısıyla yukarıda bahsettiğimiz zayıflama süreci mekanizmalarının sonlanıp tekrar kilo alma sürecinin başlaması ile sonuçlanabilir. Negatif enerji balansına karşıt olarak vücudun alıştığı kiloya çıkabilmek için yeme isteğinde durdurulamaz bir artış ve yüksek kalorili gıdalara yönelme sleeve gastrektomi sonrası %40 hastada görülen geri kilo alımın ana nedenidir.
Siz sleeve gastrektomi ameliyatını sadece zayıflama sürecinde yardımcı olan bir tıbbi destek olarak görmeli ve uzun dönemde başarıya ulaşabilmek için kalori balansını sağlamalısınız. Sleeve gastrektominin başarısını belirleyen kişisel faktörlerdir, unutmamalısınız.